DİL ÖĞRENİRKEN DUYMAK MI DİNLEMEK Mİ

DİL ÖĞRENİRKEN DUYMAK MI DİNLEMEK Mİ

Bir çocuk konuşmayı nasıl öğrenir? Çok doğal bir süreçtir. Eğer mesleğimiz doğrudan çocuk gelişimi ya da dil ile ilgili değil ise pek üzerinde düşünmemişizdir.

Çocuklarda söz öncesi dönem 0-12 ay, tek sözcük dönemi 1-2 yaş, kural öğrenme dönemi 2-5 yaştır. Söz öncesi denilen dönem oldukça önemlidir. Bu dönemde çocuk dile maruz kalır, o dildeki sesleri, kelimeleri, cümleleri, konuşmaları duyar.

İnsanlar doğduklarında 200 den fazla farklı sesi üretme kapasitesine sahiptir. Bu seslerin hece, kelime ve cümlelere dönüşmesi çocuğun bulunduğu ortamda dile ne kadar maruz kaldığı ile ilgilidir.

Önce ses çıkartırlar, daha sonra heceler dökülür ağızlarından ki bu döneme babıldama dönemi denir. Hani o babaların çok mutlu oldukları, çocuğun “baba” dediği dönemdir. Aynı zamanda “mama”, “dada”, “dede” yani tekrar eden hecelerden kelimeler türetirler. Sonra kelimeler söylenmeye başlar anne, abi, nene vb.

Daha sonra ise tek kelimelerden iki kelimeyi bir araya getirerek oluşturdukları cümleler gelir. “Anne gel”, “Baba git”, “Mama ver “ gibi. Bu gelişerek devam eder.

Ağzımızdan çıkan her ses kelime midir yoksa bu seslerin bir karşılığı olduğunda mı kelime olur? Elbette bu seslerin karşılığı varsa sesler kelime olur aksi takdirde ses olarak kalır. Yani “mama” denildiğinde yemek ya da herhangi başka bir şey anlatılıyorsa biz artık o sesin kelime olduğunu söyleyebiliriz.

Bir insan yavrusunun konuşabilmesi için o dili, o dildeki sesleri uzun bir süre duyması gerekir. Sesleri, konuşmaları annenin, babanın kurduğu cümleleri duyar. Bu duyulan sesler, heceler, kelimeler ve cümleler bir doygunluk yaratır ve bir dönem sonra duyduğu sesleri taklit etmeye başlar. Ve bu ses topluluklarının aynı zamanda karşılıkları olduğunu da zaten bilir “mama” nın yemek anlamına geldiği gibi.

Eğer bir çocuk sessiz bir dünyada büyürse konuşma ihtimali de olmaz. Farklı nedenleri olsa da konuşamayanların bir kısmında konuşma organları ile ilgili bir sıkıntı yoktur işitme engelli oldukları için yani duyamadıkları için konuşamazlar. Bu nedenle işitme sorunu çözülenler konuşmayı da öğrenebilirler.

Vahşi Çocuklar (Feral Children)

Ormanda büyüyen çocuklarla ilgili hikayeler duymuşsunuzdur. Bu çocuklarla ilgili haberlerden örnekler vermek istiyorum. Bu çocuklar bulunup topluma katılmaya çalışıldıklarında konuşmayı genellikle öğrenemezler. Bir dil bilimci olan Noam Chomsky ‘e göre beyinde konuşma ile ilgili bölüm 3 yaşına kadar kullanılmazsa yani sesleri duymaz ve konuşmak için adımlar atmazsa işlevsizleşir ve sonrasında konuşmayı öğrenmesi de mümkün olmaz. Aşağıdaki örneklere baktığımızda bu tespitin doğruluğunu da görebiliriz sanırım.

“Vahşi Çocuklar (Feral Children)” adı verilmiş olan çocuklar herhangi bir şekilde anne ve babasından ayrı düşmüş ve ormanda, doğada büyümüş ve yıllar sonra bulunmuş çocuklardır. Bu çocukların vahşi, yani doğaya uyum sağlayan fakat toplumla uyumsuz davranışlarının yanısıra en belirgin özellikleri konuşamamalarıdır. Bir bölümü konuşmayı az da olsa öğrenirken bir bölümü ise hiç öğrenememiştir.

Aveyron’lu Victor

1797 yılında 12 yaşında Fransa’da ormanda bulunur. Victor konuşamaz sadece hırıltı çıkarır. Kaçma girişiminin ardından Paris’e getirilerek incelenir ve Psikolog Philippe Pinel tarafından çocuğa eğitilemez “idiot” teşhisi konulur. Bir özel eğitim öğretmeni olan J.M.G. Itard  Victor’un eğitimini üstlenir. Victor bu eğitim sonucunda birkaç kelime söylemeyi ve emirlere itaat etmeyi öğrenir ama düzenli konuşmayı asla öğrenemez. 1828 yılında ölür.

Kurt Adam Dina Sanichar

1867 yılında Hindistan da zihinsel problemleri olduğu için Dina Sanichar bir kurt mağarasına terk edilir. 6 yıl sonra Bulandshahr ormanlarında dört ayak üzerinde bir mağaraya girerken bulunur. Ormanda hayatta kalma mücadelesinde edindiği bazı davranışlarını, çiğ et yeme gibi yener fakat konuşamaz.1895 yılında ölür.

Kamala ve Amala

Vahşi çocukların en ünlüleri ise Kamala ve Amala kardeşlerdir. 1920 yılında Hindistan Kalküta’da 8 yaşındaki Kamala ve 12 yaşındaki Amala (başka bir kaynakta ise çocuklardan birinin 1,5 diğerinin ise 8 olduğu ifade ediliyor) bir mağaranın yakınlarında bir ağacın üzerinde, bir papaz olan Joseph Singh tarafından bulunur.

Çocuklar mağarada kurtlarla birlikte yaşamıştır. Uluyor ve çiğ et ile besleniyorlardı. Vücutları da kurtlarla birlikte paylaştıkları vahşi ortama uyum sağlamış, kol ve bacakları kısalmıştı. Amala 1921 yılında, Kamala ise 1929 yılında ölür. Konuşamıyorlardı fakat işitme, görme ve koku alma duyuları oldukça gelişmişti.

Keçi Çocuk Daniel

1990 yılında Peru ‘da keçi sürüsüyle birlikte bulunuyor. 8 yıl boyunca keçilerle birlikte yaşadığı ifade edilirken çocuğun 8 yaşında olduğunu algılıyoruz. Dört ayak üstünde yürüyor, toynakları varmış gibi davrandığından, elleri kavrama ve tutma becerisini kaybetmiştir. Kansas Üniversitesi’nde Daniel ile ilgili araştırmaların sürdüğü ifade ediliyor.

ESKİŞEHİR

Aşağıdaki haber 1955 yılı Hürriyet Gazetesi’nden bir haber.

Maymun Çocuk John

1991 yılında Uganda’da ormanda bir çocuk bulunur. John SSebunya 4 yaşındayken annesinin babası tarafından öldürülmesine tanık olur ve ormana kaçar. Ormanda bir grup kadife maymun ile birlikte yaşar. Bulunduktan sonra bir yetimhaneye yerleştirilerek John’a konuşma öğretildiği ifade ediliyor.

Rocham Pnigieng

Kamboçya’da 2007 yılında ormanda bir kadın bulunuyor. Bu kadının 20 yıl önce kaybolan Kamboçyalı bir ailenin kızı Rocham Pnigieng olduğuna inanılıyor. Bir maymun gibi davranan bu kadının bulunduktan sonra konuşmada ve toplumsal hayata uyum sağlamada çok zorluk yaşadığı ve 2010 yılında tekrar ormana kaçtığı ve hala bulunamadığı ifade ediliyor.  

Bu hikayelerin yanısıra daha birçok vahşi çocuklarla ilgili makaleye denk gelebilirsiniz.

Kuş Çocuk

Köpek Kız Oxana

Vahşi Peter

Lyokha

Ng Chhaidy

Vb….

HİÇBİR ÇOCUK DOĞAR DOĞMAZ KONUŞMAYA BAŞLAMAZ

Bu örneklerde de gördüğümüz gibi sadece bir örnekte çocuğun konuşmayı öğrendiği söyleniyor. Kaybolmadan önce konuşmayı öğrenecek kadar büyümüş olan çocuklara konuşmayı öğretmek mümkün olabilmiştir.

Bir dili öğrenirken o dili duymanın ne kadar önemli olduğunu da görüyoruz bu örneklerden. Duymazsak konuşamayız ve hatta sözel iletişimin olmadığı bir ortamda büyürsek sonrasında dili duysak bile konuşmayı öğrenemeyiz.

Yabancı dil öğrenirken de benzer bir şekilde duymak, dinlemek, öğrenmek istediğimiz dile maruz kalmak o derece önemlidir. Bir anda ya da kısa bir sürede yabancı dili öğrenebileceğimizi unutmalıyız. Bir yabancı dili öğrenme süresi, ortama, çabaya, kişinin bireysel özelliklerine bağlıdır. Kolay yolu aramak yerine doğru yolu aramak çok daha mantıklıdır. Kolay yoldan İngilizce öğrenmek yazımı da bu konuyla ilgili okuyabilirsiniz.

Duymak ve dinlemek bu iki kavram birbirinden biraz farklı biraz aynıdır. Bir yabancı dili öğrenirken sürekli o dilde konuşmaları duymak çok ama çok önemlidir. Duyduğumuz konuşmaları dinlemek ise ayrı bir önemdedir.

Somut örneklersek ; hedefimiz İngilizce öğrenmek. İşten ya da okuldan geldiğimizde mutfakta yemek hazırlarken, ortalığı toplarken evin içinde bir yerlerde İngilizce bir haber kanalını, bir belgeseli televizyon ya da radyodan açmak ve kendimizi İngilizceye maruz bırakmak bilinçaltımızda İngilizceye bir doygunluk yaratacaktır. Takip ettiğimiz bir diziyi ya da programı İngilizce olarak dinlediğimizde ise pekiştirmiş oluruz. Bu sadece bir örnek, herkes kendi koşullarına uygun ortamı yaratabilir ya da yabancı dili duyma ve dinleme araç ve yöntemlerini kendi ortamına uydurabilir.

Bir çocuk konuşmayı öğrenirken doğumundan bir iki ay sonra konuşmasını beklemiyorsak bir yabancı dili öğrenirken de aynı şekilde sabırlı olmalıyız.

Bir yanıt yazın